14 Temmuz 2010 Çarşamba

Şoförsen bas gaza

"Âşıksan vur saza, şoförsen bas gaza." Ne kadar güzel, "gaza getirici" bir deyiş değil mi? Duygularımızı dile getirmekteki "abartı severliğimizin" ifadelerinden yalnızca biri olarak okumak mümkün. Bugünlerde aynı gazı vermeye çalışan bir reklam dönüyor televizyon kanallarında. 

Bu alanda önde gelen şirketlerden birinin katkılı otogazını, onun performans gücünü sergilemek üzere piyasaya sürdüğü bu reklamda bir işadamını ve şoförünü görmekteyiz. İşadamının verdiği emir üzerine şirkete doğru yola koyulan şoförümüzün park ettiği alandan hızla çıkışına, kavşaklardaki kontrolsüz dönüşlerine, çevreyolunda yaptığı tehlikeli sollamalarına gülmemiz bekleniyor sanırım. Bunu kuvvetlendirmek için olsa gerek, işadamının arka koltukta sağa sola "gülünç" savrulmaları izlettiriliyor bizlere, hatta yapılan ani bir fren sonucu –kırmızı ışıkta şoförümüz duruyor, hayret– arabanın ön camından fırlamasına ramak kalıyor. Arabanın bitmeye yüz tutan gazını doldurmak üzere istasyona girmeleriyle arabadaki bu "güce" neyin sebep olduğunu kavrıyoruz (bu arada, en baştan beri "cool" tavırlar içinde olan şoförün istasyondaki görevliye gaz ihtiyacını belirtirken "cıvıklaşması"nın nedenini anlayabilmiş değilim).

Süratin, hatalı sollamaların, dikkatsizliklerin vb neden olduğu ölümlü trafik kazalarına hemen her gün rastlanan bir ülkede, performansı, bir otogazın arabaya verdiği gücü anlatmanın başka yolu yok mudur? Huzursuzluğun bir diğer nedeni de; eskiden bu tip reklamlardaki görüntülerin, yapılanların gerçekliğini biraz olsun gidermek adına ekranın bir köşesine "Trafiğe kapalı alan" ya da "Trafiğe kapalı alanda çekilmiştir," gibi ifadeler yerleştirilirdi; sanırım bu da es geçilmiş.

Her zamanki gibi, ağlanacak halimize gülmeli miyiz? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder