10 Nisan 2010 Cumartesi

Huzursuz bir düşkünlüğe karşılık bahar sevinci

Sonbahar ve kışı daha çok severim, ama bu sevginin alttan alta beni huzursuz eden bir tarafı da yok değil, her şeyde olduğu gibi... Su geçirmeyen ayakkabılara, yel almayan kabanlara, enerji veren-iç ısıtan gıdalara, kaloriferleri ya da çocukluk yıllarımın sobalarını harekete geçiren yakıta vb ulaşmakta, en azından şimdiye kadar bir sıkıntı çekmediğimi, daha doğrusu kimilerinin çektirmediğini düşününce, aklıma ‘Kibritçi Kız’ gelir. Karlar içinde huzurla yuvarlanmak varken, Andersen’le yollarımızın kesişmemesini dilerdim. Gerçekten diler miydim?


Baharın başlangıcı olarak farklı tarihleri kabul edebiliriz. Cemreleri, nevruzu, çiçeklenme döneminin başlangıcını ya da düpedüz havaların ısınmaya başladığı tarihi. Başlangıç tarihi göreli olsa da, bahar sevinci ortak. Peki bahar sevinci, yalnızca, doğanın canlanmaya başlamasıyla birlikte insanların da psikolojik olarak rahatlamaları, gevşemeleri mi demek? (“Nisan mayıs ayları, gevşer gönül yayları.”) Peki, duyulan bu sevinçte, gönül yaylarıyla birlikte gevşeyen kemerler de etkili değil mi acaba?

Gerçekçi bir bakış açısıyla, ekonomik giderlerin azalması, ya da daha genel anlamda somut gerçekler, daha etkili gibi görünüyor. Yaz saati uygulamasıyla birlikte, gün ışığından daha fazla yararlanma, dolayısıyla elektrik faturalarındaki düşüş; ısınma sorununun ortadan kalkması; aynı şekilde, tek kat kıyafetin dahi fazla gelmesi, dolayısıyla kazak, palto, bot gibi nispeten pahalı giyeceklere gereksinim duyulmaması; güzel havanın da etkisiyle yürüyüş mesafelerinin uzaması ve yol parasından kazanç gibi, aslında herkesin çok iyi bildiği somut gerçekler sıralayabiliriz. Sonbahar ve kış aylarında tam tersinin geçerli olduğu bu durumlar, insanların kemerlerini biraz daha sıkmalarını gerektiriyor ister istemez. Bahar ve yaz aylarında da kemerler sıkılıyor çoğu zaman, ama insanları daha “mutlu” kılan bir sıkılaşma bu: Vücudun kış mevsimine oranla daha az enerjiye ihtiyaç duymasıyla birlikte karpuz-peynir-simit üçlüsüyle geçiştirilebilen, ucuz ve kalorisi düşük öğünler, kış mevsiminde ister istemez yağlanan vücudun kısmen zayıflamasına, kendini toplamasına, incelmesine, sonuç olarak da kemerlerde “mutlu” bir sıkılığa neden oluyor. (Burada ‘zayıflık’ kavramı, sağlık açısından ön plana çıkarılmıştır!) 

Alttan alta yukarıda sıraladığımız bu somut gerçekler daha ağır basıyor gibi görünse de, kime sorulursa sorulsun içinde duyduğu sevinci güzel havaya, açan çiçeklere, yeşillenen ağaçlara, masmavi kesilen gökyüzüne yoracaktır. Gerçeklerin ağırlığına karşın bu romantik tavrın sürdürülmesini, sanırım en iyi bahar sevinciyle açıklayabiliriz.