15 Ocak 2010 Cuma

Reklamlardaki "tekinsiz" kadın bedenleri

Selülitlerinden, –daha “light” bir şekilde söylersek– “portakal kabuğu görünümü”nden kurtulmak isteyen kadınlar için bir krem reklamı dönüp duruyordu televizyonlarda. Reklamda, bu kremi kullanan kadının, bir yılanın ya da bir kerevitin kabuk değiştirmesi gibi, portakal kabuğu görünümündeki dış kabuğundan kurtularak “pürüssüz” bacaklara kavuşmasını izledik defalarca. (Örnekler çoğaltılabilir; başka bir reklamda da, selülitli bacaklar düğmeli deri koltuk yüzeyine benzetilmişti.) Daha yakın tarihli bir reklamda ise, vücutta “istenmeyen tüylere karşı” oynar başlıklı bir epilatör öneriliyordu. İlginç olansa; makinenin bu özelliği tanıtılmak istenirken başlığın değil, reklamdaki kadın bedeninin eğilip bükülmesiydi. Oynar başlıklı tıraş makinesi ya da tıraş bıçağı reklamlarında ise erkeklerin çenelerinin benzer şekilde yamulmadığı düşünüldüğünde; kadın bedenlerinin bu şekilde gösterilmesi daha da dikkat çekici bir hale geliyor ve “neden” diye sormayı kaçınılmaz kılıyor.

Yaşar Çabuklu’nun Toplumsalın Sınırında Beden (Kanat Kitap, 2004) isimli kitabındaki “Katıların Mekaniğinden Akışkanların Anarşisine” başlıklı denemesi, bu konuda yol gösterici olabilir. Şunları söylüyor Çabuklu: “Modern Batılı eril beden sert, kapalı, katı, kuru, diğer insanların bedenlerine mesafeli, kendi sınırlarını denetleyen bir bedendir. [Deborah Lupton] (…) Eril söylem, kadın bedenini denetlenemeyen, kabına sığmayan, güzergâhı önceden kestirilemeyen tehlikeli bir akışkanlar alanı olarak tanımlar ve bu ‘türbülansı’, ‘taşkınlığı’ katılara ait prensiplerle sınırlandırmaya çalışır. Bu söylem içinde kadın bedeni yumuşak, geçirgen, sızıntı ve akıntı yapan, dış dünya ile arasına net sınırlar çizememiş bir beden olarak görür.” (Burada, “akışkanlık” temelinde bir anlatım söz konusu, ama benzer bir “sınırsızlık”, “katı olmama hali” yukarıda bahsedilen reklamlardan da yansıyordu sanki.) Bunun şöyle bir sakıncası var: Geçmiş dönemlerde bu düşünceler, kadınların toplumsal anlamda da belirli “sınırlar” dahilinde tutulmaları gerekliliğinin dayanaklarından biri olarak öne sürülmüş. Bahsedilen reklamlarda bu düşüncenin ön plana çıkarılmak istendiğini söylemek ne kadar mümkün? Böyle olmadığını kabul ediyorsak da, acaba bunlar, bilinçaltlarımızda bu tip düşüncelerin varlıklarını halen sürdürdüğüne mi işaret ediyor? Kadınlar adına huzursuzum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder